Bu dizi, Breaking Bad’nin finalini
izledikten sonra umutsuz bir çabayla aynı tadı alabileceğim yeni bir dizi arayışımın
sonucu bulduğum bir yapım. Oldukça kaliteli bulduğumu ve hem oyunculuklardan
hem de kurgudan son derece zevk aldığımı ve heyecanla izlediğimi belirtmek
isterim.
Dizinin konusu şöyle: Güney
Kaliforniya’daki bir sahil evine, yıllar önce bir uyuşturucu baskını sonucu hükümet
tarafından el konmuştur ve Graceland ismi verilen bu ev artık bölgede görevli
gizli ajanları kamufle etmek için kullanılır. Bir grup FBI, Uyuşturucuyla
Mücadele (DEA) ve Sınır Güvenlik Ajanı bu evde birlikte yaşarlar ve gizli
kimlikleriyle bölgede faaliyet yürüten suç örgütlerini izler, içlerine sızıp
onları yakalamaya çalışırlar. Günün birinde ajanlardan birinin bir talihsizlik
sonucu kimliği açığa çıkar ve yaralanan ajan, kendisini öldürmek isteyen
mafyadan korunmak ve evdekileri de ifşa etmemek için evden çıkmak zorunda
kalır. Onun yerine FBI, yeni mezun ve okulunu birincilikle bitirmiş olan Mike
Warren’ı görevlendirir.
Yüksek derecesi sebebiyle başkentte görevlendirileceğini düşünen Mike için böyle bir saha görevi oldukça şaşırtıcı olur. Fakat Mike’ın orada bulunmasının sebebi farklıdır. Mike, bir yandan tehlikeli suç örgütleri karşısında gizli kimliğiyle cambazlıklar yaparken bir yandan da orada kendisinden sorumlu olan, tıpkı kendisi gibi zamanında birincilikle mezun olup rekorları hâlâ kırılamamış efsane bir ajan olan Paul Briggs’i araştırmak için görevlendirilmiştir. Diğer ajanlar eve girdiklerinde gizli kimliklerini bir kenara bırakabilirlerken, Mike evde de onlara karşı rol yapmak zorundadır. Üstelik hayatını kurtaran Briggs ile gün geçtikçe daha sıkı dost olmaları, bu görevi Mike için hiç de kolaylaştırmayacaktır.
Yüksek derecesi sebebiyle başkentte görevlendirileceğini düşünen Mike için böyle bir saha görevi oldukça şaşırtıcı olur. Fakat Mike’ın orada bulunmasının sebebi farklıdır. Mike, bir yandan tehlikeli suç örgütleri karşısında gizli kimliğiyle cambazlıklar yaparken bir yandan da orada kendisinden sorumlu olan, tıpkı kendisi gibi zamanında birincilikle mezun olup rekorları hâlâ kırılamamış efsane bir ajan olan Paul Briggs’i araştırmak için görevlendirilmiştir. Diğer ajanlar eve girdiklerinde gizli kimliklerini bir kenara bırakabilirlerken, Mike evde de onlara karşı rol yapmak zorundadır. Üstelik hayatını kurtaran Briggs ile gün geçtikçe daha sıkı dost olmaları, bu görevi Mike için hiç de kolaylaştırmayacaktır.
Dizinin konusu ilk bakışta çok
çarpıcı görünmese de, ben kurguyu çok etkileyici buldum. Alışılmış ajan
dizilerinden farklı bir yapım. Öncelikle dizide ajanların normal yanlarının
gösterilmesi çok güzel bir şey. Biz alışmışız filmlerde duygusuz, gözünü
kırpmadan adam öldüren, fazla düşünmeyen robot gibi ajanlar görmeye.
Buradakiler öyle değiller. Yaptıkları iş sebebiyle insanlarla normal ilişkiler
kuramayacaklarını bilen, bu yüzden birbirlerini büyük bir aile olarak gören, bu
şekilde olabildiğince normal yaşamaya çalışan ajanlar bunlar. Birlikte eğlenmeye
gidiyor, aile yemekleri hazırlıyor, sürpriz doğum günü partileri organize
ediyor, kısacası o insanlık dışı süper-ajan imajını silmek için ellerinden geleni
yapıyorlar. Dizide en çok hoşuma giden ikinci şey işte bu yaklaşımdı.
Birincisi ise Mike ve Briggs’in
karakterleriydi. Okulu yeni bitirmiş bir ajan deyince, ben karşımda tam bir
çömez görmeyi beklemiştim. Kağıt üzerinde her ne kadar birincilik almış olsa da
Mike’ın sokaklarda sık sık tökezleyeceğini, “Vay, her şey demek ki kitaplarda
anlatıldığı gibi değilmiş, ben hiçbir şey öğrenmemiş,”i yaşayacağını
düşünmüştüm. Açıkçası böyle klasik bir “kağıt üzerinde harika görünen
öğrencinin gerçek hayatta pişmesi” hikayesi sıkıcı olurdu. Ama Mike hiç öyle
tipik bir karakter olmamış. Çok zeki,
çok becerikli ve tecrübesiz olsa da çok çabuk uyum sağlıyor. Özellikle çok
tehlikeli bir uyuşturucu kralı olan Bello’nun karşısında oynadığı oyunlar, çok
fazla zeka, soğukkanlılık ve el becerisi gerektiriyor ve Mike bunları hakkıyla
yerine getiriyor. Evet o çömezliğini biraz hissediyoruz ilk zamanlar, ama
bunların üstesinden geldiğini görmek insana, “Hmm, adam o birinciliği boşuna
almamış demek ki,” dedirtiyor.
Mike ve Briggs |
Briggs ise dizinin başlarından
itibaren son derece gizemli, kapalı ve merak uyandırıcı bir karakter. Ev
içerisinde aile babası gözüyle bakılıyor. Gerçekten Briggs’in sahiplenici ve
otoriter bir havası var. Onu izlerken defalarca fikir değiştirmek, iyi mi kötü
mü olduğunu anlayamamak mümkün. Ben son ana kadar Mike’ı mı tutsam Briggs’i mi
tutsam karar verememiştim çünkü iyi ve kötü, doğru ve yanlış bu dizide göreceli
kavramlar olarak bırakılmış, düz bir çizgiyle çizilmemişler.
2013 ABD yapımı bu dizinin
şimdiye kadar sadece birinci sezonu yayınlanmış, fakat ikinci sezon için de
yeşil ışık yakılmış. Mike Warren’ı Sefiller, Acil Teslimat gibi filmlerde
görülmüş olan Aaron Tveit, Paul Briggs’i ise Şeytan Marka Giyer, Kara Şövalye
Yükseliyor filmlerinde rol alan Daniel Sunjata canlandırıyor. Aksiyon ve zeka
oyunları ile dolu bir suç dizisi arayanlara hiç düşünmeden tavsiye ederim.
Kısa ve öz: Sanırım kendime izleyecek, kaliteli bir dizi buldum. :D
YanıtlaSilÇok teşekkürler. ;)
Graceland gerçekten çok keyifli bir dizidir. Klişelerden uzak, sık sık şaşırtan ve zekice planlanmış bir kurgusu var. Tek kötü yanı ikinci sezonunun henüz çıkmamış olması, bir sezon insanı kesmiyor :)
Sil