X-Men: Jean Grey’in Marvel Girl’den Kara Phoenix’e Dönüşümü – Part 1


Jean Grey’in basit telekinezi ve telepati yeteneklerine sahip Marvel Girl’den Phoenix’e, daha sonrasında ise Siyah Kraliçe ve ardından Kara Phoenix’e dönüştüğü sayıları serinin hayranları Phoenix Efsanesi ve Kara Phoenix Efsanesi olarak adlandırmış. Klasik X-Men’in en güzel hikayelerine imza atan Chris Claremont’un imzasını taşıyor her iki seri de. Phoenix Efsanesi “Uncanny X-Men #101-108” sayıları arasında anlatıldığı kabul edilirken Kara Phoenix Efsanesi #129-138 arası sürüyor. Bu yazıda efsanenin ilk yarısı, yani Jean Grey’in Marvel Girl olarak ölüp küllerinden yeniden doğuşu anlatılacak.


Önce #101’inci bölümden biraz daha öncesine gidelim ve Jean Grey’i dönüştüren “kaza”nın öncesini görelim. #98’inci bölümde X-Men yılbaşı kutlaması için şehre iner. Bu, kısa bir süre önce bir araya gelen yeni X-Men takımının birlikte geçireceği ilk yılbaşıdır. Yeni takımda olmasa da Scott’ın sevgilisi olarak Jean de onlara katılır.  Her şey gayet yolunda giderken yeni model Sentinellerin saldırısına uğrarlar. Bu, yeni X-Men takımının Sentinellerle ilk karşılaşmasıdır. Steven Lang tarafından yönetilen Sentineller Wolverine, Banshee, Profesör X ve Jean’i kaçırıp, bir zamanlar SHIELD tarafından kullanılmış, şimdilerde ise terk edilmiş bir uzay üssüne götürürler. Fazla yaratıcı olmamakla birlikte Steven Lang’in amacı Sentinel teknolojisiyle mutantları yeryüzünden silmektir.

X-Men'in hâlâ birbiri hakkında bilmediği şeyler vardır ve başarısızlıkla sonuçlanan kaçma girişiminlerinde Wolverine’in bayanlara vurulmasına asla izin veremeyen bir centilmen;


Ve aynı zamanda kaba bir öküz olduğunu görürüz.


Wolverine bu kadar abartılıp, suistimal edilmiş, aşırı karizmatik bir süper süper kahramana dönüştürülmesinden önce de tam bir gizemli, ilgi çekici, kapalı kutudur. Öyle ki pençelerinin kostümünün bir parçası olmadığını, ellerinden çıktığını takım arkadaşları daha yeni öğrenir (İsminin Logan olduğunu bile bilmezler daha).

Sonraki birkaç bölüm takımın geri kalanının Profesör X’in bir arkadaşı Dr Peter Corbeau’nun kullandığı bir uzay aracı ile uzaya çıkması ve onları kurtarmaya çalışmasıyla geçer. Steven Lang’i yener, yeniden bir araya gelirler, fakat uzay araçları hasar almıştır. Onlar uzaya çıkarken çok büyük bir solar fırtına başlamaktadır. Dünyaya dönmek için fırtınanın içinden geçmeleri gerekir. Aracın bilgisayar sistemi onları otomatik pilotta dünyaya götürürken güven içinde arkadaki korunaklı bölümde oturmayı planlamışlardır. Fakat bilgisayar sistemi hasar alınca birinin pilot kabininde kalıp uzay aracını manuel olarak kontrol etmesi gerekir.

Jean Grey kendini feda edip X-Men'i aracın korunaklı bölümüne hapseder ve pilot kabinine geçip uzay aracını sağ salim dünyaya götürür. Fakat solar fırtınanın içinden hiçbir koruma olmadan geçerken hayata kalması mümkün değildir. Dünyanın atmosferine girene kadar hayatta kalabilmek için gücünü son damlasına kadar kullanması gerekir ve bu onu öldürür.

Uzay aracı suya sert bir iniş yaptıktan sonra, Jean Grey dalgaların arasından Phoenix olarak yükselir.


İşte Phoenix’in doğumunun ardındaki hikaye budur.

Daha sonra Phoenix, ara ara X-Men'in yanında mücadele eder. Sanılanın aksine Phoenix aslında kötü değildir ve Jean Grey Phoenix’e dönüşür dönüşmez kontrolden çıkmaz. Phoenix saf güçtür. Ne iyi ne kötüdür. İçgüdüseldir, doğrusu yanlışı yoktur. Freud’ın insan doğasını anlatmakta kullandığı İd’in vücut bulmuş halidir. Ama Phoenix hep Jean’in kontrolü altındadır. Gücünü her kullandığında onu biraz daha değerlerinden uzaklaştırsa da, Jean onu kontrol edebilecek kadar iradelidir.

Jason Wyngarde ile tanışana kadar.

Jean’in Siyah Kraliçe’ye dönüşmesinin hikayesini buradan okuyabilirsiniz.


Yorumlar