Künye
Kitap adı: Küller
Orijinal adı: Ashes
Yazar: Ilsa J. Bick
Türü: Fantastik/Distopya
Yayınevi: DEX
Sayfa sayısı: 361
ISBN: 978 605 09 0414 7
Arka Kapak
''Bir
elektromanyetik darbe dalgası çakar gökyüzünde; tüm elektronik aygıtlar
parçalanır, bilgisayarla çalışan tüm aletler yok olur ve milyarlarca insan o
an, oracıkta ölür.
Hayatta kalan bir avuç insandan biri olan Alex, ölmüş anne babasına ve geçmişte kalan yaşamına veda eder. Çıktığı zorlu yolculukta, Afganistan’dan yeni dönmüş genç bir asker olan Tom ve büyükbabasını elektromanyetik darbede kaybetmiş olan sekiz yaşındaki Ellie ile karşılaşır.
Bu küçük grup ve hayatta kalan diğerleri için şimdi tüm mesele, yiyecek ve barınak bulmak, kime güveneceklerini iyi bilmek, darbe sayesinde kazandıkları güçleri iyi kullanmak ve bir de kimin insan, kimin artık "değişmiş" ve bir zombiye dönüşmüş olduğunun ayırdına varmaktır.
Her an bizim dünyamızın da başına gelebilecek bir felaketten sonrasını anlatan Küller, okurların elinden düşmeyecek, zaman zaman da kanını donduracak bir serinin ilk kitabıdır.''
Küller 2011 Kasım’ında yayınlanmış olsa da, ben onu ilk kez
bu sene Tüyap’ta gördüm. DEX’in standı ilk dikkatimi çeken yerdi, çünkü
çoğunlukla fantastik/bilim-kurgu çalışan bir yayınevi. O standdan aldığım 5
kitaptan biri oldu Küller ve geçtiğimiz günlerde bitirilip kitaplığımda yer
almayı hak etti.
Kitap, Dağ, Tom, Değişim
ve Rule olmak üzere dört bölümden
oluşuyor. Beşinci bölüm olan Canavar, yalnızca birkaç sayfa süren ve esas
işlevi okuyucuyu bir sonraki kitaba hazırlamak ve heveslendirmek olan bir ek
diyebiliriz.
Küller, çok orijinal bir temaya sahip olmasa da kurgusu ve
işlenişi güzel bir kitap. Yazar okuyucunun karşısında insan medeniyetlerinin
çöktüğü ve zombilerin dünyada kol gezdiği bir tablo yaratmış. Arka kapaktan da
anlaşılacağı gibi, bir elektromanyetik dalga sonucu her türlü elektronik
aletler çalışmaz hale gelmiş, teknoloji sıfırlanmış, hayatta kalan insanlar her
şeye baştan başlamak, bunu yaparken de hem birbirleriyle hem de yazarın
“değişmişler” dediği zombilerle mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Buraya
kadar bir başka zombili kıyamet romanı gibi görünse de, ben okunmaya değer
buldum.
Kitap genel olarak son derece aksiyonlu başladı. On yedi
yaşında ve beynindeki tümör yüzünden koku duyusunu tamamen kaybetmiş olan
Alex’in gözünden üçüncü dilde anlatılıyor Küller. Alex artık tedavi umutlarını
kafasından silip öleceğini kabullenmiştir. Hâlâ yapabiliyorken anne ve
babasının küllerini bir göle dökmek için dağa çıkmıştır. Vahşi doğada hayatta
kalma becerilerine sahip, silah kullanmayı bilen, becerikli bir karakterdir,
fakat hastalığı yüzünden insanlarla pek yakınlaşamamıştır, dolayısıyla iletişim
becerileri biraz eksik kalmıştır. İnsanlara güvenmekte ve açılmakta zorlanır,
yabanidir. Onun bu gizemli havasını, herkese her şeyi anlatmayıp gerektiğinde
aldatmaca ve manipulasyon kullanacak kadar kararlı oluşunu sevdim.
Okuyucu Alex’i biraz tanır tanımaz olaylar patlak verir ve
Küller uzun bir süre son derece hareketli, hatta kimi yerlerde fazlasıyla
hareketli devam eder. Bir ara başlarına üst üste o kadar çok şey gelir, o kadar
zor durumda kalırlar ki, acımayla sıkılma arasında gidip geldim, “bi nefes
alsalardı ya,” dedim. İlk üç kısım bu şekilde devam etse de, dördüncü kısmı
biraz yavan buldum. Gerçi benim bu kısımda sıkılmış olmamın bir sebebi de,
yazarın kısa bir süre önce muallakta bırakmış olduğu iki önemli sorunun
cevabını hemen görmek istemem olabilir. Zira sık sık kitabın arka sayfalarını
açıp kopya çekmeye çalışmaktan kendimi alamadım. Her şeye rağmen yazar son 40
sayfada dozu artırıp beklenmedik bir final yapmış. Kitabın başından beri
sorgulanan, “Gerçek kötüler kim? Değişmişler mi yoksa hayatta kalmak için her
şeyi yapmaya hazır insanlar mı?” sorusuna çarpıcı bir yanıt vermiş.
Kitapla ilgili en çok hoşuma giden kısım, yazarın koku
duyusunu betimlemelerde kullanışı oldu. Alex’in koku duyusu ve buna bağlı
olarak tat alma duyusu ve hafızası kitabın başlarında son derece zayıftır.
Fakat elektromanyetik dalgadan sonra koku duyusu düzelmekle kalmaz, aşırı
güçlenir. Önce belirli kokularla ilişkilendirdiği anıları geri gelir. Daha
sonrasında da insanların duygularının, niyetlerinin bile kokusunu alabilmeye
başladığını fark eder. Yazar bu noktada çeşitli duyguları kokularla anlatmaya
başlamış ve bunlar benim çok hoşuma gitti. Örneğin Alex korkuyu ekşimiş süt
kokusu olarak alırken terslediği, gücendirdiği birinden buzlu cam ya da demir
gibi soğuk bir koku alıyor. Bunlar bana göre kitabın anlatımına inanılmaz
zenginlik katmış.
Kitabın çevirisi gayet düzgün, fakat yazı tipi çok göz
yorucu. Sırf bu tarz yazıları var diye okumayı ertelediğim kitaplar var. Aynı
yayınevinden kitabın ikincisi, Gölgeler çıktı. Küller insanı çok merakta
bırakan, ikinci kitabı da istetecek bir kitap olduğu için, Gölgeler de alınacak
ve okunacak.
Zevkle okunacak bir kitap diyor, tavsiye ediyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder